ERMENi SOYKIRIMI

GUNCEL TARİH KONULARI
KÜRT SORUNU :
ERMENİ SOYKIRIMI:
EGE SORUNU :
KIPRIS HAREKATI:
BATI TRAKYA SORUNU
SİNOP FACİYASI:
ERMENİ SOYKIRIMI

Osmanli Imparatorlugu'nun çöküntü dönemine girmesini takiben Rusya, Ingiltere, Fransa ve Avusturya-Macaristan Imparatorlugu'nun tesvikiyle, imparatorlugu olusturan milletler birbiri ardina bagimsizlik mücadelesine girismisler ve bunda basari saglamislardir. Bu gelismeler Ermeniler için de örnek teskil etmis, onlar da Osmanlilari parçalamak isteyenlerin maddi ve manevi destegiyle yer yer ayaklanmalar baslatmislardir.

Böylece, 19. yüzyilin ikinci yarisindan itibaren bir "Ermeni sorunu"ndan söz edilir olmustur. Bu dönemde dünya güç dengesinde giderek daha önemli bir devlet olarak ortaya çikan Çarlik Rusya'si Osmanli Devleti topraklarini bir dogal yayilma alani olarak kabul etmekte ve Osmanlilarin sirtindan güneyde sicak denizlere açilma hedefini gütmektedir. Bu hedefe ulasmak için kullandigi baslica araçlari savaslarin yani sira, Osmanli yönetimi altindaki Hristiyan toplumlarin hamisi rolünü oynamaktir. Diger taraftan dönemin diger iki baslica gücü olan Ingiltere ve Fransa da Osmanli Ermenilerini Protestanlik ve Katoliklige kazandirmak amacindadir ve bu amaçlar baglaminda, Istanbul'da 1830'da Ermeni Katolik, 1847'de Ermeni Protestan kiliselerini kurdurmuslardir. Rusya, Ingiltere ve Fransa'nin Osmanli Ermenilerine ve diger Hristiyan toplumlara gösterdikleri bu ilginin gerisinde esas itibariyle azinliklari himaye görüntüsü altinda Osmanli Devleti'nin içislerine müdahale edebilmek ve imparatorlugu parçalamak amaci yatmaktadir

Boghos Nubar tarafindan Fransa Disisleri Bakani'na gönderilen mektubun kopyasi. (Ilk sayfa tam olarak, ikinci sayfada ise selamlar ve Boghos Nubar'in imzasi görülmektedir).Ermenilere bu güçlerce Dogu Anadolu'da bir Ermenistan devletinin kurulmasi vaad edilmistir. Halbuki söz konusu dönemde bu bölgedeki Ermeni nüfusu bölge genel nüfusu içinde ancak %15 oraninda bir yer isgal etmektedir. Örnegin, en kalabalik olduklari Bitlis'de bile nüfusun 1/3 ünü dahi teskil edememektedirler.

Ayastefanos ve Berlin Anlasmalari

1877-78 Osmanli-Rus savasinin ardindan imzalanan Ayastefanos Anlasmasi'nin Osmanli Devleti'nce kabullenilmek zorunda kalinan 16. maddesi söyledir:

"Ermenistan'dan Rusya askerinin istilasi altinda bulunup Osmanli Devleti'ne verilmesi gereken yerlerin bosaltilmasi oralarda iki devletin dostane iliskilerinde zararli karisikliklara yol açabileceginden, Osmanli Devleti Ermenilerin barindigi eyaletlerde mahalli menfaatlerin gerektirdigi islahat ve düzenlemeyi vakit kaybetmeksizin yapmayi ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karsi güvenliklerini saglamayi garanti eder".

Anlasmanin bu hükmü esas itibariyle bagimsizlik kazanmak isteyen Ermenileri tam anlamiyla tatmin etmemis olsa dahi " Ermeni sorunu"nun tarihte ilk kez bir uluslararasi belgeye yansimasi ve "Ermenistan" diye bir bölgenin varligindan söz etmesi yönlerinden büyük önem tasimaktaydi. Keza 1878 yilinda toplanan Berlin Kongresi sonucunda imzalanan Berlin Antlasmasi'nin 61. maddesi ise Ayastefanos Anlasmasi'nin 16. maddesi yerine su hükmü getirmistir :

"Osmanli Hükümeti halki Ermeni olan eyaletlerde mahalli ihtiyaçlarin gerektirdigi islahati yapmayi ve Ermenilerin Çerkes ve Kürtlere karsi huzur ve güvenliklerini garanti etmeyi taahhüt eder ve bu konuda alinacak tedbirleri devletlere bildireceginden, bu devletler söz konusu tedbirlerin uygulanmasini gözeteceklerdir".

Berlin Antlasmasi'nin bu hükmü ile Türk - Ermeni iliskilerine yabanci güçlerin müdahale edebilme hakki taninmis olmaktadir.
Ermeni Komiteleri ve isyanlar

Berlin Antlasmasi'nin imzalanmasini izleyen dönemde Ermeni sorunu iki yönde gelismistir. Bunlardan ilki, Batili devletlerin Osmanli Imparatorlugu üzerindeki baski ve müdahaleleridir. Sorunun ikinci yönü ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yasayan Ermenilerin Anadolu'nun çesitli yerlerinde, özellikle Dogu Anadolu ve Kilikya'da yeraltinda örgütlenmeleri ve silahlanmalaridir.

Ilk kiskirtmalar Rusya'dan gelmeye baslamis, Ruslarin bu tutumu Ingiliz ve Fransizlari Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevketmistir. Dogu Anadolu'daki Ingiliz Konsolosluklari'nin sayisi hizla artmis, ayrica bölgeye çok sayida Protestan misyonerler gönderilmistir.

Bu kiskirtmalar sonucunda Dogu Anadolu'da 1880'den itibaren çesitli Ermeni komiteleri kurulmaya baslamistir. Ancak, yerel düzeyde kalan bu komitelerin varliklari, Osmanli yönetiminden sikayeti olmayan ve baris ve refah içinde yasamlarini sürdüren Ermeni halkinin büyük çogunlugunun ilgisini çekmekte basarili olamadigindan kisa bir süre sonra sona ermistir.

Osmanli Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karsi harekete geçirmek mümkün olmayinca, bu kez Rus Ermenilerine Osmanli topraklari disinda komiteler kurdurtulmasi yoluna gidilmistir. Böylece 1887'de Cenevre'de sosyalist egilimli, ilimli militan Hinçak, 1890 'da ise Tiflis'te asiri, terör, isyan, mücadele ve bagimsizlik yanlisi Tasnak Komiteleri ortaya çikmistir. Bu komitelere Anadolu topraklarinin ve Osmanli Ermenilerinin "kurtarilmasi" hedef ve amaç olarak gösterilmistir.

Istanbul'da örgütlenen ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini Ermeni meselesine çekerek Osmanli Ermenilerini kiskirtmayi hedefleyen Hinçaklarin baslattigi ayaklanma girisimlerini, aralarinda siyasi mücadele baslayan Tasnaklarinki izlemistir. Bu ayaklanma girisimlerinin ortak özelliklerini, Osmanli ülkesine disaridan gelen komitelerce planlanmis ve yönlendirilmis olmalari ve örgütlenme faaliyetlerinde Anadolu'ya yayilan misyonerlerin büyük katkisindan yararlanmalari teskil etmistir.

Ilk isyan 1890'daki Erzurum isyanidir. Bunu yine ayni yil meydana gelen Kumkapi gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olaylari, 1894'te Sasun isyani. 1894'te Babiali gösterisi ve Zeytun isyani, 1896'da Van isyani ve Osmanli Bankasi'nin isgali, 1903'te ikinci Sasun isyani, 1905'te Padisah Abdülhamid'e suikast girisimi, 1909'da Adana isyani izlemistir. Isyanlarin Osmanli kuvvetlerince bastirilmasi, dünya kamuoyuna "Müslümanlar Hristiyanlari katlediyor" mesajiyla yansitilmis ve Ermeni sorunu giderek daha genis çapta bir uluslararasi sorun niteligine büründürülmüstür. Nitekim, döneme ait Ingiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin raporlari, Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karisikliklar çikararak Osmanlilarin karsilik vermesini ve böylece yabanci ülkelerin duruma müdahalesini saglamak oldugunu kaydetmektedir ve büyük devletlerin diplomatik ve konsolosluk temsilcilikleri Anadolu'nun her kösesine dagilmis Hristiyan misyonerler ile birlikte Ermeni propagandasinin Bati kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol oynamislardir.

Birinci Dünya Savasi ve Sonrasi

Osmanlilarin 1 Kasim 1914 tarihinde Ingiltere, Fransa ve Rusya'ya karsi savasa girmesi, Ermeni komitelerince büyük bir firsat olarak görülmüs, Rus saflarina katilan Ermeniler gönüllü alaylar kurarak Rus isgal kuvvetleriyle birlikte Dogu Anadolu topraklarina girmislerdir. Ayrica, Anadolu’nun çesitli bölgelerinde yeni isyanlar çikartilmis, Osmanli kuvvetleri arkadan vurulmus, sivil Türk halki büyük bir katliama maruz kalmistir. Bu katliam yalnizca Türkleri hedef almamis Trabzon civarindaki Rumlar ve Hakkari çevresindeki Museviler de katledilmislerdir.

Bütün bunlar olurken, Ingiliz ve Fransiz donanmalari Çanakkale Bogazi'ni zorlamakta, Osmanli ordulari Galiçya'dan Dogu Anadolu ve Irak'a kadar çesitli cephelerde düsman kuvvetleriyle çarpismaktadir.

24 Nisan 1915

Osmanli hükümeti bu durum karsisinda önce Ermeni Patrigi ile Ermeni toplumunun milletvekilleri ve diger önde gelenlerine Ermenilerin Müslümanlari arkadan vurmaya ve katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacagini bildirmekle yetinmis bu sonuç vermeyince, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komiteleri'ni kapatarak yöneticilerinden 235 kisiyi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanmistir.

Disardaki Ermenilerin her yil "Ermeni soykiriminin yildönümü" diye andiklari 24 Nisan, iste bu 235 komitecinin tutuklandigi tarihtir.

Yer Degistirme (Tehcir)

TEHCIR Karari'nin orijinal metinleriDogu cephesinde Ermeni asilli vatandaslarinin ihanetine ugrayan Osmanli Hükümeti ülke bütünlügüne karsi yöneltilen bu faaliyetlerin engellenmesi amaciyla Ermeni komitelerini kapatmanin ve liderlerini tutuklamanin yani sira Dogu Anadolu'da savas bölgesi hatti içinde kalan Ermenileri 27 Mayis 1915 tarihli bir kanun çerçevesinde imparatorlugun güneydeki savas disi kalan bölgelerine (Suriye'ye) sevketmistir. Ermeni tarihçi Leo'nun da belirttigi gibi, Osmanli Hükümeti "Rus kiskirtmalarina kapilarak ve Rus silahlarina güvenerek karisiklik ve isyanlar çikaran Ermeni komiteleri karsisinda kendi varligini korumak hakkini kullanmistir". Tehcir uygulamasi Ermeni çevreleri ve hasim devletlerce "Ermeni katliami" olarak adlandirilmis ve Osmanlilara karsi büyük bir propaganda kampanyasi baslatilmistir. Oysa tehcir güvenlik nedenleriyle belirli bir grubun belirli bir yerde ikamete mecbur edilmesi uygulamasindan ibarettir. Savas halinde düsman ile isbirligi yaptigi sabit olmus ve üstelik bu isbirligini bir iftihar vesilesi olarak gören topluluklarin zararli faaliyetlerinin önlenmesi bakimindan belirli bir yerde ikamete mecbur edilmesinin devletin en dogal haklarindan biri sayilmasi gerekir. Bu önlem ülkesinin güvenligi ve toprak bütünlügü açisindan benzer tehlikelerle karsilasan tüm devletlerin basvurdugu bir uygulamadir. Basta ABD olmak üzere Ikinci Dünya Savasi'nda bile çok sayida devlet tarafindan ayni önleme basvurulmustur

Ermenilerin Verdigi Kayiplar

Ermenilerin Dogu Anadolu'daki çarpismalar ve tehcir sirasinda kayiplar verdikleri dogrudur. Bunu kimse inkar etmemektedir. Bir dünya savasi ve ayaklanma kosullarinin olusturdugu genel asayissizlik ortami ve kisisel kin ve intikam duygulari içinde, tehcir sirasinda kafileler bazi saldirilara ugramistir. Osmanli Hükümeti bu durumu elinden geldigince önlemeye çalismis ve sorumlulari da cezalandirmistir. Osmanli Hükümeti'nin yayinladigi çesitli emirlerde, nakledilen Ermenilerin can ve mal güvenliginin saglanmasi, iase ve ibate ihtiyaçlarinin devletçe karsilanmasi, kafilelerin güvenliginin özel görevlilerce temin olunmasina iliskin ayrintili hükümler bulunmaktadir. Bu emirlerden halen yabanci ülkelerin arsivlerinde de mevcut olan bazilari söyledir:

"Nakli gereken Ermenilerin yeni yerlesme bölgelerine hareket ettirilmeleri ve yolculuklari sirasinda rahatlari saglanmali, canlari ve mallari korunmalidir. Varislarindan yeni yurtlarina tamamiyla yerlesmelerine kadar iaseleri mülteci tahsisatlarindan karsilanmalidir. Bunlara daha önceki mali durumlari ve hali hazir ihtiyaçlarina göre mal ve toprak dagitilmalidir, ihtiyaç sahipleri için evler yapilmali, çiftçi ve ihtiyaç sahibi zanaatkarlara tohum, alet ve teçhizat temin edilmelidir."

"Bu emrin tamamiyla Ermeni isyanci komitelerinin genislemesine karsi bir önlem olmasi nedeniyle, Müslüman ve Ermeni gruplarinin karsilikli katliama girismelerine yol açacak sekilde yerine getirilmesinden kaçinilmalidir."

"Yeniden yerlestirilen Ermeni gruplarina refakat etmek üzere özel görevliler temini için düzenlemeler yapilacaktir."

"Yoksul göçmenlere yeterli yiyecek verilmeli ve saglik durumlari her gün doktor tarafindan denetlenmelidir. Hasta, kadin ve çocuklar trenle, digerleri ise dayanikliliklarina göre katirla, araba içinde veya yaya olarak gönderilmelidir. Kamplarda veya yolculuk sirasinda göçmenlere karsi bir saldiri vuku bulursa, bu saldirilar derhal püskürtülmelidir."

Öte yandan, savas günlerinin güç kosullarini, araç, yakit, gida, ilaç ve diger imkanlarin yetersizligini, agir iklim sartlarini ve tifüs gibi salgin hastaliklarin yol açtigi tahribati da göz önünde tutmak gereklidir. Örnegin 90.000 kisilik bir Osmanli kolordusunun Dogu cephesinde sirf soguk ve salgin hastaliktan kirildigi unutulmamalidir. Cephelere uzak bölgelerde, hatta Istanbul'da günün kosullari altinda dahi büyük sikintilar çekilmistir. Bu güçlükler sadece Ermeniler için degil, tüm Osmanlilar için esit ölçüde geçerlidir. Ugranilan acilar herkes için ortak acilar olmustur.

Sevr ve Lozan Andlasmalari

Osmanli Devletinin savastan yenik çikmasiyla imzalanan Sevr Andlasmasi Ermenileri bir kez daha umutlandirmistir. Bu Andlasmada Ermenistan'in özgür ve bagimsiz bir devlet olarak taninmasi öngörülmekteydi. Sinirin tesbiti ise ABD Cumhurbaskani Wilson'in takdirine birakilmaktaydi.

Sevr Andlasmasini geçersiz kilan ve Türkiye Cumhuriyetini kuran 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Andlasmasinda ise Ermeniler hakkinda hiçbir hüküm yer almamaktadir. Esasen, Lozan Andlasmasindan önce 16 Mart 1921'de SSCB ile imzalanan Moskova Anlasmasi Türk-Rus sinirini çizmis, bu sinir Kafkasya'da Erivan merkez olarak kurulan Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti tarafindan da 13 Ekim 1921 tarihli Kars Anlasmasi ile kabul edilmistir. Ermeni toprak talepleri böylece tarihe gömülmüstür.

ERMENI TERÖRISTLERCE ÖLDÜRÜLEN TÜRK DIPLOMATLAR

Sözde Ermeni soykirimi ve iddialari için yurtdisinda Türkiye Cumhuriyetini temsil eden çok sayida diplomat ve görevli Ermeni teröristlerce katledilmistir.

Ermeni teröristlerce öldürülen Türk diplomat ve görevlilerinin listesi asagida sunulmustur :

Sehit Türk Diplomat, Görevli ve Vatandaslar     

Tarih DateSehir City / Görev Name
27.01.1973 Santa Barbara Konsolos General ConsulBahadir DEMIR
22.10.1975 Viyana Wien / Büyükelçi Danis TUNALIGIL
24.10.1975 Paris Büyükelçi soförü DriverTalip YENER
16.02.1976 Beyrut Baskatip Oktar CIRIT
09.06.1977 Vatican City Büyükelçi Taha CARIM
02.06.1978  Madrid Büyükelçi Necla KUNERALPE
12.10.1979 Lahey Büyükelçi Oglu Ahmet BENLER
22.12.1979 Paris Turizm Müsaviri Yilmaz ÇOLPAN
31.07.1980 Atina Athens Idari Atase Galip ÖZMENA
31.07.1980 Atina Idari Atase Kizi Neslihan ÖZMEN
17.12.1980 Sydney Baskonsolos Sarik  ARIYAK
17.12.1980 Sydney Güvenlik Atasesi Engin SEVER
28.01.1982  Los Angeles Baskonsolos Kemal ARIKAN
07.06.1982 Lizbon Idari Atase Erkut AKBAY
27.08.1982  Ottawa Askeri Atase Albay Atilla ALTIKAT
28.04.1984 Tahran Sözles.Sek. Elçi Isik YÖNDER
07.10.1991  Atina Basin Atasesi Çetin GÖRGÜ
11.12.1993 Bagdat Idari Atase Çaglar YÜCEL
04.07.1994  Atina Müstesar Haluk SIPAHIOGLU

 (Öldürülenlerin hepsi bu listede yok bunlar sadece birkısmıdır)

Temel Kaynaklar

Orly Saldirisi Davasi
Terörist Attack At Orly, SBF Yayinlari
Ermeni Terörünün Tarihçesi, Enver Yararbas, 1985
Tarihin Isiginda Ermeni Dosyasi, Cemal ANADOL, Istanbul - 1982
Katliam Efsanesi, Anadolu Basin Bildirisi Genel Merkezi Yayinlari, Ankara - 1987
Bir Terör Efsanesi, Erich FEIGL, Istanbul - 1987
Izmir Ermeni Ihtilal Komitesi ve Terörü, Hayri Mutluçag
The Armenian Murders in Our Century, Anadolu Basin Birligi Yedekteki Taseron : Asala
Armenian Atrocities and Terrorism, Assembly of Turkish American Association
Ermeni Terörü, Mehmet Ali Birand, 1983
Osmanlidan Günümüze Kadar Vesikalarla Ermeni Terörünün Kaynagi. Alper Gazigiray, l982
Ermeni Kilisesi ve Terör, Erdal Ilter , 1996
Dünyada Ermeni Faaliyetlerinin Görünüsü, Disisleri Bakanligi, 1970
Dünyada Ermeni Faaliyetleri, Disisleri Bakanligi 1970

VAN ERCIS ÇAVUSOGLU SAMANLIGINDA KATLIAMA MARUZ KALAN TÜRKLER

Çavusoglu Samanligi denilen mevkide bir evin temel hafriyati yapilirken büyük bir tesadüf eseri bulunan insan iskeletlerini antropolojik açidan incelemek üzere teslim alip Hacettepe Üniversitesi'ndeki laboratuvarimiza götürdüm. Bilindigi gibi, Antropoloji bilim dali gelistirdigi bir takim teknik ve yöntemlerle insan iskeletlerinde ölüm yasini, cinsiyeti, ölüm nedenlerini, hastaliklari ve daha birçok bilgileri elde etme imkâni vermektedir. Ayrica kafataslarindan hareketle irk tayini de yapilmaktadir. Incelemeye aldigim iskelet kalintilarinda bas ve gövde kemikleri arasinda eslestirmeye gitmek mümkün olmadi. Bu nedenle, birey sayisini sadece kafataslarina göre yaptik ve her kafatasina ayri bir numara verdik. Daha dogrusu her bireyin ayri bir antropolojik kimligi oldu. Buluntular arasinda 5 kadin ve 4 erkek tesbit ettik. Bireylerin öldükleri esnada kaç yasinda olduklarini gösteren en önemli kriter kalça kemigindeki symohysis pubis adli kisimdir. 7 kiside bu bölge korunmustur. Çavusoglu Samanligi'nda bulunan iskeletlerin yas dagilimini asagidaki sekilde tesbit ettik:

Kadin (P6) ...............17-18 yas
Erkek (P7) ................17-18 yas
Kadin (P4) ................18-19 yas
Kadin (P3) ................27-30 yas
Erkek (P2) ................35-40 yas
Kadin (P1) ................39-44 yas
Erkek (P5) ................50 yas (asagi yukari)
Çocuk (D1)...............15 yas (asagi yukari)

Yas ve cinslerini belirttigimiz bu iskeletlerin asil ilginç olan ortak bir yönleri vardi. O da, hepsinin kafataslarinda kesici aletlerin biraktigi darbe izlerinin bulunmasidir. Daha açikçasi iskence ile öldürülmüs olmalaridir.
I. Kafataslarindaki kesme izleri:

No.1) Kadin: Kafatasinda kesici bir cismin yol açtigi iki yarik bulunmaktadir. Bunlardan birisi sag parietalde bulunur. Uzunlugu 42 mm'dir. Ikincisi yine sag parietal üzerinde, basin biraz arkasinda olup 36 mm uzunlugundadir.Beyin hedef alinarak indirilen bu darbeler sonucu olay yerinde öldügü anlasilmaktadir.1No.2) Kadin: Basinda dört kesme izi tesbit ettik. Birincisi sol parietal üzerinde olup 95 mm uzunlugundadir. Kesici alet kafatasini yarip beyne kadar girmistir. Ikinci yarik her iki parietal üzerinde yer alir. Basin tepesine indirilen kesici bir cisim (bir balta olabilir) kafatasini parçalamis, büyük bir olasilikla beyni de dagitmistir. Böyle bir saldiri bireyin o anda ölmesi için yeterlidir. Üçüncü darbe yine sol tarafta, parietale isabet etmis. Bu yarik birincinin yaklasik 12 mm arkasindadir.

2Açilan yarigin uzunlugu 48 mm, genisligi ise 19 mm'dir. Kesilen kisim bir mekigi andirmaktadir. Basa indirilen dördüncü darbe ise üçüncüyle ayni dogrultuda ve onun hemen arkasindadir. Yarigin yarisi oksipital kemik üzerindedir.No.3) Erkek (resim:2a): Basinda en çok kesme izi tesbit ettigimiz kisilerden biridir. Birinci darbe sol kulaga isabet etmis; kesici alet mastoid çikintiyi kökünden koparmis, oksipitali de hafifçe siyirmistir. Ikinci darbe sol göze rastlamis ve proc.frontalis üzerinde derin bir kesme izi birakmistir. 75 mm uzunlugundaki üçüncü darbe ise sol parietalde görülür. Beyne giren kesici alet sol tuber parietal'den sutura lambdoidalis'e kadar uzanan bir yariga yol    

erz_1.jpg (18864 bytes)

3Darbenin siddetinden kafatasinda çatlaklar olusmustur. Basin tepesine indirilen dördüncü darbe sagital dikisi kesmistir. Kesme izi 48 mm uzunlugundadir. Kesici aletin yol açtigi besinci darbe ise yatay planda olup sag parietal'i sagital dikise yakin kisimdan siyirip götürmüstür. Kesici alet, ayrica sol zygomatike de isabet etmis, bu bölgede zygomatikle beraber üst çene kemiginin bir kismini da kesmistir. Birey ayni zamanda atese atilip yakilmistir.No.4) Erkek (resim:3): Beyne bir kesici cisimle üç ayri darbe indirilmis. Ilki sag parietale dikey yönde isabet etmis, uzunlugu 37 mm olan kesme izi, ikincisi sol parietal ve frontal üzerinde yatay yönde bir yariktir. Kesme izi 92 mm. uzunlugundadir. Üçüncü darbe yine sol parietale isabet etmis, uzunlugu 49 mm, genisligi ise 21 mm olan bir yarik meydana getirmistir.

4Kesici alet tabula externa'yi siyirip götürmüstür. Basa yönelik bu darbeler bireyin derhal ölmesine yol açmistir. Bir önceki birey gibi, bu da öldürüldükten sonra yakilmistir.No.5) Kadin (resim:4): Basinda dört kesme izi tesbit ettik. Birincisi frontal bölgede ve 28 mm uzunlugunda, fazla derin olmayan bir yarik. Ikincisi basin tepesinde, her iki parietal üzerinde ve 77 mm uzunlugunda, oldukça derin bir yariktir. Kadinin o anda ölmesi için yeterli darbe. Üçüncü darbe de ölümcül nitelikte, sag kulaga isabet etmis, mastoid kismi kökünden kesip götürdügü gibi alt çene kondilini de kismen kesmis. Dördüncü kesme izi sag üst çenenin ön alveoler kismini ilgilendirmektedir. Kesici cisim burada kemigi kesmekle kalmamis, üst ikinci küçük azi disinin tacinda tahribata yol açmistir.
No.6) Erkek (resim:5): Basinda dört yarik olan eriskin. Birincisi 57 mm uzunlugunda, 14 mm genisliginde oldukça derin olup sol parietal üzerindedir. Bu bölgede kesici alet beyne kadar girmistir. Yarigin ön kisminda sagital dikis tarafindan 23 mm uzunlugunda bir kesme izi vardir. Ikinci darbe izi sag parietal üzerinde ve sagital dikisin ortasindadir. 29 mm uzunlugunda ve 28 mm genisligindeki bu kesme izi yatay ve oblik yönlerde iki ayri yarik tarafindan kesilmistir. Bunlardan biri 43 mm, digeri 42 mm uzunlugundadir. Üçüncü darbe ise sag parietale isabet etmis olup, parietal deligin birkaç mm önünde, oblik bir yönde uzanir. Dördüncü darbe bir kesici aletten ziyade, sagital dikise yakin kisimda bu erkegin basina sivri bir cisimle vurulmus, belki de böyle bir aletle iskence yapilmistir.
No.7) Erkek (resim 6): Kesici bir cisimle tam 5 ayri darbe almis. Ilki sol kulak bölgesine isabet etmis; saldiri aleti mastoid çikintiyi tümüyle kesip götürmüs. Hatta zygomatik kemerin kökü de kesilmis. Sol kulak köküne kesici aletle arka arkaya iki darbe indirilmistir. Bu darbeler sonucu kisi aninda ölmüstür. Ikinci kesme izi sag parietalin lambda dikisine yakin kisimdadir. Kismen yatay planda olan yarik 41 mm uzunlugundadir. Bu üçüncü kesme izi iki lambda dikisi arasinda, oksipital üzerinde ve 44 mm uzunlugundadir. Besinci kesme izi de basin arkasindadir ve 53 mm uzunlugundadir.
No.8) Kadin: 15 yaslarinda ölen bu kiz çocugunun basinda üç kesme izi vardir. Ilki sag parietal üzerinde, 50 mm uzunlugunda ve beyne kadar giren derin bir yariktir. Ikinci kesme izi ise birinciye dikey konumda ve 20 mm uzunlugundadir. Üçüncü yarik basin arkasindadir. Bu kiz çocugu öldürüldükten sonra ayrica yakilmistir.
No.9) Kadin: 17-19 yaslarinda ölmüs. Kafatasinda korunan kemikler üzerinde herhangi bir darbe izi yok. Oksipitalin önemli bir kismi kopmus ve kaybolmus. Ölüm nedeni hakkinda bir sey söyleyemiyoruz.
II. Iskeletlerde irk teshisi:
Kafatasinda ölçü, endis ve morfolojik gözlem yoluyla irk belirlenebilir. Ancak, her irk grubu içinde bazi varyasyon durumlarinin oldugunu da unutmamaliyiz. Antropometri tekniginin bize sundugu bilgilerin isiginda Çavusoglu Samanligi'ndan çikarilan iskeletleri inceledik. Buna göre önemli bir irksal ölçüt olan kafatasi endisini 8 kafatasinda hesapladik. Buldugumuz degerler 76 ile 89 arasinda degisir. O halde, 4 birey mezosefal, digerleri ise brakisefal gruba girer. Dolikosefal yapiya hiçbir kafatasinda rastlamadik. Anadolu'da Alpin irk tipi oldukça yaygin olup bu irka brakisefal tipler girdigi gibi, mezosefaller de girmektedir. Elimizdeki iskeletlerin biri hariç hepsi de Alpin irkina girer. Anadolu Türklerinin çogunlukla bu irk içinde yer aldigini hatirlatmak gerekir. 17-19 yaslarindaki genç bir kadin ise bu gruba girmez; Dinarik irkin Armenoid adi verilen dogu varyetesine girer.
Boylari hesaplarken Trotter ve Gleser'e ait regresyon denklemlerini kullandik. 3 kadinda 152,9 cm, 159,2 cm ve 168,2 cm degerlerini bulurken; 3 erkekte de sirasiyla 170,1; 172,4 ve 173,5 cm degerlerini bulduk.
Çavusoglu Samanligi'nda iskeletlerle birlikte ayrica 1 gömlek dügmesi, kesici bir yapiya sahip demir parçasi ve bir üst çene parçasi bulundu. Gülhane Tip Akademisi Dishekimligi Fakültesi'nden Prof.Dr.Ilter Uzel'in verdigi bilgiye göre üst total protez fragmani sag arka tarafa aittir. Protez kauçuktan, disler ise porselendir. Protez, 1900'lü yillarin basinda maddi durumu iyi olan kimselerce kullanilirdi. Protez üzerindeki nikotin lekeleri bir erkege ait oldugunu akla getirmektedir. Bu tip porselen, 1915-1925 yillari arasinda kullanilmis olup SSN (ABD) firmasinin ürünleridir. Iskeletlerin ait oldugu devir de böylece belirlenmis olmaktadir.
III. Uzun kemiklerdeki yaralanma izleri:
Kafataslarinda bu kadar çok kesme izine rastlanmis olmasina ragmen, kol, bacak ya da gövdenin diger kisimlarinda yok denecek kadar az darbe izi bulunmaktadir. Tabii ki bir kisi öldürülmek isteniyorsa, ilk saldiri noktasi bas, dolayisiyla beyindir.
Bir eriskinin sol humerus'unda gövde ortasinda ve dis tarafta 3 kesme izi vardir. Kemik yanma izi gösterir.
Bir kadina ait sag tibia kemiginde gövde üzerinde, ön yüzde derin bir kesme izi yer alir.
Bir erkege ait sag tibia'da alt kisma yakin yerde iç tarafta yine oldukça derin bir kesme izi saptadik.
IV. Genel sonuç ve degerlendirme:
Çavusoglu Samanligi'nda (Ercis ilçesi) tesadüfen ortaya çikan ve üzerinde ayrintili antropolojik inceleme yapilan iskeletlerin ait oldugu ve çogunlugu genç olan insanlar, bilinçli olarak katledilmis, bir kismi da yakilmistir. Alpin irk tipine, özellikle Anadolu söz konusu edildigine göre, Türklere ait olmasi güçlü bir olasilik olan bu bireylerin karsilastigi bu tüyler ürpertici saldiri ve iskenceler yörede yasayan canli sâhitlerin anlattiklarini da bir bakima destekler niteliktedir. Tarih simdi tersine dönmekte; katledilenlerin Ermeniler degil Türkler oldugu açikça ortaya konmus olmaktadir.
Prof Dr. Metin ÖZBEK Antropolog

KARS SUBATAN TOPLU MEZAR KAZISI 1915-1918 yillari arasinda Dogu Anadolu'da meydana gelen aci olaylari gerçek yönleriyle ortaya koymayi amaçlayan toplu mezar kazilarindan birisi de Kars-Subatan'da yapildi (Çizim 1). Kars'in yaklasik 28 km. dogusunda Türkiye-Rusya sinirindaki Ani Ören yeri yakininda yer alan Subatan köyündeki toplu mezarin açimi, "Yakin tarihimizde Kars ve Dogu Anadolu" Sempozyumu'nun ardindan 20.6.1991 günü gerçeklestirildi.

igdir_3.jpg (49999 bytes)

 

1918'de Ermenilerin bölgeden çekilmesi sirasinda diger bir çok merkez gibi Ermeni çetelerinin saldirisina ugrayan Subatan köyü, Ani yolu üzerinde Büyük ve Küçük Yahni tepelerinin güneyindedir. Bugün yaklasik 20-30 hanelik Müslüman nüfusu barindiran Subatan köyündeki kazi çalismalari, olaylari yasayan (görgü taniklarindan 120 yasindaki Fâriz Öztürk ile 95 yasindaki Duraga Öztürk'ün) sözlü ifadeleri dogrultusunda, köyde belirlenen dört ayri toplu mezar yerinden Köseogullari mahallesindeki merekte (samanlik) açilan 8x10 m.'lik açmada yürütüldü (Çizim 2). 4x5 m.'lik dört ayri kareye ayrilan alanda ilk çalismalar A-l açmasinda baslatildi. Önce genis yüzeyde sürdürülen kazi daha sonra A-l ve B-l açmalarinin iç kesisim noktasinda yogunlastirildi. Üstteki 40 cm.lik dolgu topragin kaldirilmasindan sonra ilk iskeletlerle karsilasildi. Karisik olarak in-situ malzemeyle birlikte ele geçen iskeletlerin çogunlugunun 0-1 yas arasi çocuklara ait oldugu izlendi. A-l açmasinda yaklasik 80 cm. derinlikte ele geçen bir iskelet grubu oldukça ilginç bir yapi gösteriyordu. Kuzey-Güney dogrultusunda konumlanan bu iskeletler bir ana ve kiz çocuga ait olmaliydi. Kadin sag yani üzerine düsmüs ve sol koluyla kucagindaki çocuga sarilmistir. Kadinin kafatasinda belirlenen iki darbe izi, bunlarin özellikle kafalarina vurulan olasilikla balta ya da kesici aletlerle katledildigini gösterir niteliktedir. Ilk harekette fazla etkili olmayan balta, ikincisinde kafatasini derinlemesine ikiye ayirmistir. Gerek kadin ve gerekse çocugu üzerindeki giysilerle gömülmüstür. A-l açmasinin güney kösesinde ele geçen bir baska iskelet grubunun sadece çok az bir kismi açilabilmistir. Bunlardan anlasilabildigince cesetler yine gelisi güzel yatirilmislardir. Buradaki ilk çalismalar sonrasinda 12 çocuk ve 3 yetiskin iskeleti ortaya çikarilmistir. Kazi sirasinda ele geçen diger buluntular arasinda iç giysisi ve ipekli elbise parçalari, bir kemere ait madeni toka, iki çift küpe, küçük bir kolyeye ait çok sayida renkli boncuk, madeni zincir, giysi dügmeleri, oldukça paslanmis bir bakir sikke ve yer yer çürümüs ahsap hatillar bulunmaktaydi. Bu buluntular, Kars Müzesi'nde açilan Katliâm Bölümü'nde sergilenmeye alindi.

Olaylarin görgü taniklarindan Fâriz Öztürk ve Duraga Öztürk'ün arsiv belgeleriyle desteklenen ifadelerine göre, 25 Nisan 1918'de Ermenilerce yapilan katliâm su sekilde meydana gelmistir: Kars ve Sarikamis'tan geri çekilen Tasnak-Ermeni çeteleri, o zamanlar Türk, Ermeni ve Rumlar'in birlikte yasadigi Subatan köyüne de saldirirlar. Her yana gelisigüzel ates açan çeteciler, ele geçirdikleri köylüleri de bulunduklari yerde acimasizca öldürürler.

igdir_2.jpg (27876 bytes)

25 Nisan 1918 Suabatan Köyünde Çekilmis FotografArsiv belgelerinden elde edilen fotograflara ve kazi sonrasi ulasilan bulgulara göre kafalarina baltalarla vurularak veya karinlarina süngü sokularak öldürülen kadin ve çocuklarla yasli erkekler sokaklarda birakilir

yes_2.jpg (24994 bytes)

Kazi Çalismalarindan GöüntülerArsiv belgelerinden elde edilen bilgilere göre Subatan köyünde toplam 570 kisinin katledildigi ifade edilmistir. Ermeni çetelerinin çekilmesinin ardindan bölge yeniden Türk askeri birliklerinin eline geçer. Sokaklarda kokmakta ve köpeklerce yenilmekte olan katledilmis insan cesetleri, sag kalanlar ve askerler tarafindan köyün belirli noktalarinda toplanarak samanliklara (merek) doldurulur. Dönemin imkânsizliklari ve ölü sayisinin çoklugu nedeniyle defin için bir "mezar" olarak düsünülen samanliklar "dam çöktürme" yoluyla da bu masum insanlara birer "toplu mezar" olur. Subatan'da bulunan üç ayri mezar yerinden Köseogullari mahallesindeki saman damin 180'in üzerinde, Tiptip sokaginda 257'nin üzerinde çocuk ve Köy Camii'nin güneyindeki merekte 350'nin üzerinde sehidin gömülü oldugu arsiv belgeleri ve tanik ifadeleriyle belirlenmistir.
Prof. Dr. Cevat BASARAN Arkeolog

ASALA ve Digerleri
Ermenistan ve Terör


9-10 asir boyunca Türklerle birlikte rahat ve sükun içinde yasayan ve Osmanli Devleti'nde oldukça zengin bir tabakayi meydana getiren Ermenilerin tutumlari; 1877 - 1878 Osmanli Rus savaslarinda Osmanlilarin yenilmesiyle, 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlasmasi ve 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin Antlasmasi imzalaninca degismistir. Bu anlasmalardan sonra Rusya'nin ve bazi Avrupa devletlerinin kiskirtmasiyla Ermeniler süratle örgütlenerek, bagimsiz bir Ermenistan Devleti kurmaya yönelmislerdir

Rusya, Kafkasya'da çaglardan beri devam eden milli politikasi geregi, Türkiye ile Kafkasya'daki Azerbaycan'in arasina uydu görevini yürütecek bir Ermeni Devleti yerlestirerek, irtibatlarini koparmak istemistir. Bu amaçla, Rusya'nin Bolsevik Lideri Lenin, 18 Aralik 1917'de tayin ettigi Kafkasya Komiseri Ermeni asilli Stepan Salimyan'a 30 Aralik 1917 tarihli Kararname ile, o sirada Rus isgali altinda bulunan Dogu ve Güney Kafkasya'da Sovyetler Birligine bagli bir Ermenistan Devleti kurma yetkisini de vermistir. 27 Nisan 1920'de Bolsevik hakimiyetinin tesirinden sonra Güney Kafkasya ve Azerbaycan'da; Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ile Nahcivan Özerk Eyaleti ve Karabag özerk bölgesi kurulmustur. Ermenistan, kagit üzerinde sinirlari çizilen bir devlete böylece sahip olmustur. Milliyetçilik ve yayilmacilik duygulari iyice kabartilan ve kiskirtilan Ermeniler, Sovyetler Birligi'nin dagilmaya baslamasindan sonra 23 Agustos 1990 tarihinde bagimsizliklarini ilan ederek Büyük Ermenistan'i kurma hayaliyle komsularina saldirmaya baslamislardir.

1915 yilinda; 1. Dünya savasi sirasinda Türkleri arkadan vuran Ermeniler, Büyük Ermenistan'i kurma hayalindeki Ermeniler, bu bahaneyle Türkiye'den tazminat, soykirimi kabul ve toprak talep etmislerdir. Bu amaçla, 1937-1986 yillari arasinda organize terör faaliyetleri ile yurtdisindaki temsilci ve temsilciliklerimiz ile yurtiçindeki kuruluslarimiza saldirida bulunmuslar ve isteklerinin yerine getirilmesini istemislerdir.

Son yillarda terör faaliyetleriyle isteklerini gerçeklestiremeyeceklerini anlayan Ermeniler, 1986'dan sonra siyasi platformda Türkiye'ye baski uygulamayi ve Kürdistan hayaliyle ülkemizi bölmeyi amaç edinen PKK terör örgütüne her türlü destegi vererek, ülkemizin parçalanmasina yardimci olup bu yolla toprak talebini gerçeklestirmeyi hedeflemistir.

Ermenistan'in, özellikle ülkemiz sinirina yakin yerlesim yerlerinde PKK terör örgütüne lojistik ve militan destegi sagladigi, kendi sinirlari içinde de kamp yerleri kurdurdugu, PKK terör örgütünün içerisinde üst seviyede Ermeni asilli subaylarin bulundugu tespit edilmistir.
Ermeni Terörizmi;

Gurgen (Karekin) Yanikan adli bir yasli Ermeninin 27 Ocak 1973'de ABD'nin Santa Barbara kentinde, Los Angeles Baskonsolosumuz Mehmet BAYDAR ile Konsolos Bahadir DEMIR'i katletmesiyle baslayan "Bireysel Ermeni Terörü "nü 1975'den itibaren "Örgütlü Ermeni Terörü " izlemis ve yurtdisindaki görevlilerimiz, elçiliklerimiz ve kuruluslarimiza yönelik Ermeni saldirilari, kisa sürede hizli bir tirmanma göstererek yogunluk kazanmistir.

21 ülkenin 38 kentinde, degisik türde 110 saldiri olayi olmustur. 110 saldiridan 39'u silahli, 70'i bombali, biri de isgal seklinde olmustur. Bu saldirilarda 42 diplomat Türk vatandasi ile 4 yabanci hayatini kaybetmis, 15 Türk ve 66 yabanci uyruklu sahis yaralanmistir.

Saldirilari yillar itibariyle inceledigimizde; Ermeni teröründe 1979 yilindan itibaren büyük bir artis görülmektedir.

Ermeni terör örgütleri aktif olarak devam ettikleri terör eylemlerine 1986 yilindan sonra son verip Ermenilik konusunu uluslararasi platformlara tasimislardir. Ayrica, Güneydogu Anadolu'da faaliyet gösteren PKK terör örgütüne lojistik ve militan destegi saglayarak faaliyetlerine devam etmektedirler.
 

 OSMANLI-ERMENI ILISKILERI Osmanli Devleti'nin ilk kurulus yillarinda Ermeniler, genellikle Çukurova'da ve Dogu Anadolu ile Kafkasya bölgelerinde küçük prenslikler ve beylikler halinde veya daginik bir vaziyette, Iran ve Bizans, Gürcü, Selçuklu Devletleri ve diger küçük devlet ve beyliklerle karisik bir durumda ve bunlara tâbi bir halde bulunuyorlardi.

Ermenilerin Osmanlilarla ilk iliskileri, çok azinlikta bulunduklari Anadolu'nun bati bölgesinde baslamistir. Osman Gazi 1324 yilinda Bursa'yi devlete merkez yaptiktan sonra, Kütahya'daki Ermenilerin çogunlugu ve Ermeni ruhani reisligi Bursa'ya nakledilmistir.

Krikor Amira Balyan'in Insa Ettigi Nusretiye Camii (1835)
Fatih Sultan Mehmet 1453'de Istanbul'u aldiktan sonra sirf kendi tesebbüsü ile Ermenilerin Bursa'daki ruhani reisi Hovakim'i Istanbul'a getirerek, Rum Patrikligi'nin yaninda, bir de Ermeni Patrikligi'ni 1461'de kurdurmus ve Ermenileri de bu Patrik ile idare ettirmistir. Yavuz Sultan Selim'in 1514-1516'da Güney Kafkasya ve Dogu Anadolu'yu fethetmesiyle buradaki Ermeniler de ayni cemaat bünyesine dahil edilerek Istanbul Patrikligi'ne baglanmislardir.

Tarihlerinde hiçbir devletten ve hükümdardan görmedikleri ilgiyi Osmanli Devleti'nden gören Ermeniler, Osmanli Devleti'ne ve Türk milletine samimi olarak baglanmislardir. Bu yüzden kisa bir süre içinde muhtelif yerlerden Istanbul'a göçen büyük bir Ermeni cemaati, dünyanin en müreffeh cemaatlerinden birisi haline gelmistir.Istanbul'daki

Ermeni Protestan Kilisesi
Fatih Sultan Mehmet'ten, Sultan II.Mahmud'a kadar üçyüzelli senelik süre içinde Hristiyanlarin ve bu arada Ermenilerin de dini ve toplumsal islerine kesinlikle karisilmamistir. Amira denilen bankerlerden, tüccarlardan ve devlet memurlarindan olusan Ermenilerin yardimiyla birçok okullar, matbaalar, kütüphaneler açilmis, ayni zamanda birçok Ermeni genci ögrenim yapmak, sanat ögrenmek için Avrupa üniversitelerine, okullarina gönderilmislerdir. Halbuki bu haklardan o dönemde Rusya idaresinde bulunan Ermeniler yararlanamiyordu.

Ermeni Patrigi Nerses 1876 yilinda Vatandaslik Meclisi Surasi'na sundugu mektubunda "Sayet günümüze kadar Ermeni milleti, millet olarak muhafaza edildiyse ve inancini, kilisesini , dilini, tarihi ve kültürel degerlerini muhafaza ediyorsa, tüm bunlar Türk Hükümeti'nin Ermeni milletine gösterdigi himaye, yardim ve hayirseverlik sayesindedir. Kader Ermenileri Türklere baglamistir. Bundan dolayi Ermeniler, devletin savas ve agir imtihan günlerinde buna kayitsizca davranamaz. Aksine her zaman olduklari gibi ona yardim etmeye mecburdur. Vatanini seven Ermeni, devlete yardim ederek, Ermeni milletinin hizmet ve yardiminin en iyisini görecektir" demektedir. Görüldügü gibi Ermeni Patrigi de Ermenilerin Osmanli Devleti içerisinde sahip olduklari haklar sayesinde benliklerini muhafaza ettiklerini belirtmektedir.

Osmanli Devleti, Gülhane Hatt-i Hümayunu ile yapmayi vaadettigi islahatlari ilân etmis, ancak gayrimüslimler verilen yeni haklardan memnun kalmamislardir. Tanzimat ile gayrimüslimlere askerlik mükellefiyeti getirilmis, devlet memuriyetleriyle mülki ve askeri mekteplere girmelerine izin verilmistir. Buna dayanarak Ermeniler 1863'de yürürlüge giren 99 maddeden olusan Ermeni Milleti Artin Dadyan Pasa (1880 - 1887)
Osmanli Devleti'ndeki diger gayrimüslim azinliklar gibi Ermeniler de her zaman birinci sinif vatandas muamelesi görmüsler, askere gitmedikleri gibi, özellikle ticari hayatta kilit noktalari ellerine geçirmek suretiyle, toplum içinde ön plana geçmisler, zengin olmuslardir.

Osmanli Devleti'ne sadakatleri, Türk adetlerini benimsemeleri, hatta iyi Türkçe konusmalari, Ermenilerin devlete ait resmi veya özel islere atanmalarina sebep olmustur. Bu bakimdan XVI.yüzyilda Ermeni asilli Mehmet Pasa gibi vezirlik rütbesine kadar yükselen devlet adamlari, XVIII.yüzyilda Divrikli Düzyan soyundan saray kuyumculari ve sonradan Darphane nazirlari, Sasyan ailesinden saray hekimleri, XIX.yüzyilda Bezciyan ailesinden Darphane nazirlari, Dadyan ailesinden Baruthane nazirlari görülür. XIX.yüzyilda ve Abdülhamit devrinde ve sonrasinda ise Ermeni hariciyeciler, nazirlar bulunmaktadir. Ayrica birçok Ermeni de Osmanli devlet adamlarina danismanlik etmistir.

Dr. Hüsamettin YILDIRIM Tarihçi 

 ERMENI TALEPLERI VE PROPAGANDASI

Ermenilerin ülkemizden talepleri, sözde Ermeni katliaminin ya da soykiriminin taninmasi, buna karsilik tazminat ödenmesi ve toprak verilmesi olarak özetlenebilir. Bu talepler baslica su iddialara dayandirilmaktadir; -Türkler Ermenistan'i isgal ederek Ermenilerin topraklarini ellerinden almislardir. -Türkler 1877-78 savasindan itibaren Ermenileri sistemli olarak katliama tabi tutmuslardir; -Türkler 1915 yilindan itibaren Ermenileri planli sekilde soykirima tabi tutmuslardir; -Talat Pasa'nin Ermenilerin soykirima tabi tutulmasi konusunda gizli emirleri vardir; -Soykirimda hayatlarini kaybeden Ermenilerin sayisi 1,5 milyondur; Bu iddialarin hepsi de objektif bir inceleme karsisinda dayanaksiz kalmaktadir. Söyle ki, -Türklerin Anadolu’ya ilk ayak bastiklarinda bagimsiz bir Ermenistan devletinin mevcut olmadigi, dolayisiyla da Ermenilerin topraklarinin ellerinden alinmasi gibi bir durumun söz konusu olamayacagi açiktir. -1877-78 Osmanli-Rus Savasi'ndan sonra Ermenilerin çikarttiklari isyanlara ve giristikleri katliama da yukarida yer verilmistir. Ermenilerin bu tutumunun Bati dünyasindaki propagandalarina bir zemin hazirlamak amaciyla benimsenmis bulundugu da artik açikliga kavusmus bulunmaktadir. -1915 yilindaki olaylarin kendisini arkadan vuran Ermenilere karsi Osmanli Hükümeti'nin uygulamaya koydugu bir tehcir isleminden ibaret olduguna da keza daha önce isaret edilmistir. Kaldi ki "soykirim" kavraminin bu husustaki Birlesmis Milletler Sözlesmesi'ndeki tanimlamasina göre, soykirim suçunun olusmasi için bir hükümetin bir irki ortadan kaldirmak yönünde bir niyetinin bulunmasi sarti aranmaktadir. Oysa, Osmanli Hükümeti'nin Ermeni irkini ortadan kaldirmak gibi bir niyetinin bulundugunu gösteren hiçbir isaret olmamasi bir yana, tam tersine tehcire tabi Ermenilerin güvenlik ve refahinin eksiksiz olarak saglanmasina yönelik hükümet emirlerinin varligina yukarida isaret edilmistir. Öte yandan, Osmanli arsivlerinin önemli bir bölümü tarihçilerin incelemesine açilmis bulunmakta ve tasnif yapildikça peyderpey açilmaya devam etmektedir. Bu belgelerin incelenmesi de Ermeni iddialarinin asilsizligini teyiden ortaya koyacaktir. -Talat Pasa'nin Ermenilerin soykirima tabi tutulmasi yolunda gizli emirleri bulunduguna iliskin olarak ilk kez Andonyan adli Ermeni tarafindan ileri sürülen ve yillar boyunca Ermeni iddialarinin geçerliliginin temel kaniti addedilen "belgeler" in tümüyle bir sahtecilik eseri oldugu, son olarak iki Türk tarihçi tarafindan yapilan incelemeler sonucunda hiçbir kusku veya tereddüde yer birakmayacak sekilde ortaya konmustur. -Bu telgraflar daha önce 1919'da Ingiltere'de Daily Telegraph gazetesinde nesredilmistir. General Allenby kuvvetlerinin Halep ve civarini öngörülenden daha kisa sürede isgal etmeleri üzerine Osmanlilarin bütün belgeleri imha edemediklerine ve bu telgraflarin Allenby'nin eline geçtigine inanilmaktadir, Ingiliz Disisleri bu iddia üzerine durumu isgal komutanligindan sormustur. Sonunda bu belgelerin Allenby kuvvetlerince ortaya çikarilmadigi ve Paris'te bir Ermeni grubu tarafindan ileri sürüldügü anlasilmistir. Buna ait doküman Ingiliz devlet arsivlerinde mevcuttur. Talat Pasa'nin katili Tehliryan'in Berlin'deki muhakemesi sirasinda da bu telgraflar ortaya atilmis ve bilirkisi heyetince bes tanesi gerçek olarak kabul edilmis ve mahkemede muamele görmüstür. Oysa, telgraflarin yazilis ve kaleme alinis sekli, yazildiklari kagitlar, bunlarin Osmanli belgeleri olmadigini göstermekte ve yukarida da belirtildigi üzere sahtecilik eseri olduklari kanitlanmis durumdadir. Ölen Ermenilerin sayisinin 1,5 milyon oldugu iddiasi da hiçbir geçerli temele dayanmamaktadir. Söyle ki, dönemin birçok yabanci kaynakçada dogrulanan Osmanli nüfus rakamlarina göre tüm Osmanli Imparatorlugu içindeki Ermenilerin sayisi 1,3 milyon civarindadir. Toplam nüfuslari l ,3 milyon olan bir toplulugun 1.5 milyon ölü vermesi mümkün olamaz. Ölen Ermenilerin sayisinin kesin olarak hesaplanmasini saglayacak bir belge ya da yöntem bulunmamaktadir. Örnegin, Lozan Baris Konferansi'na katilan Ermeni heyeti baskani Bogos Nubar o tarihte Türkive'de toplam 280,000 Ermeni bulundugunu, 700,000 Ermeninin ise baska ülkelere göç ettigini belirtmistir. Bu rakamlar dogru ise toplam Ermeni nüfusu 1,3 milyon olduguna göre, Ermeni kaybi 300,000 dolaylarinda kalmaktadir. Bu rakama çete harekatinda veya Rus kuvvetleri saflarinda yer alarak ölenler de dahildir. Ayrica bu kayiplarin on misline ulasan yaklasik 3 milyon Müslüman'in da ayni dönemde hayatlarini kaybettikleri unutulmamalidir. Encyclopedia Britannica'nin 1918 baskisinda, ölen Ermenilerin sayisinin 600.000 oldugu kayitlidir. Ayni ansiklopedinin 1968 baskisi ise bu sayiyi 1,5 milyon olarak verir. Ölenlerin sayisi kagit üzerinde artmaktadir. Savas sonrasinda Istanbul'da Nemrut Mustafa Pasa diye bilinen Mustafa Pasa Divan-i Harbi kurulmustur. Enver, Talat ve Cemal Pasalar ile Dr. Nazim kaçmis olduklari için diger geri kalanlar tutuklanmistir. Tutuklanmasi istenenlerin listesi Ingilizlerce verilmistir. Dört grup insan tutuklanmistir. 1. Savasta Ermeni ve Rumlara karsi gayri insani tatbikatta bulunanlar, 2. Savas kaidelerine riayet etmeyenler. 3. Mütareke sartlarina riayet etmeyenler, 4.Kafkasya'daki kuvvetlerden Müttefiklerin emirlerine uymayanlar (Bunlar Azerbaycan Türkleridir. ) Tutuklananlarin önce Istanbul'da yargilanmalari istenmistir. Ancak isgal kuvvetleri istediklerini bulamayinca tutuklananlari Malta'ya götürmüslerdir. Bunlarin büyük çogunlugu münhasiran Ermeni soykirimindan yargilanacaktir. Ingilizler delil arastirmasina girismisler ve bu bir yildan fazla sürmüstür. Tutuklamalar ihbar üzerine gerçeklestirilmistir; ihbar mektuplari da dosyalara mevcuttur. Ingiliz Hükümeti Ingiliz Kraliyet Savciligi'ndan bu kisiler hakkinda dava açilip açilamayacagini sormus; savcilik "Mahkum edilmelerini mümkün kilacak deliller yoktur." cevabini vermistir. Ingiltere bununla da yetinmemis ve Washington'daki Büyükelçiliginden Amerikan arsivlerinde deliller aramasini istemistir. Büyükelçilik tek bir belge bulunmadigini telgrafla bildirmistir. Bugün soykirimi ispat için ileri sürülen Andonian'in kitabindaki telgraflar o zaman Ingilizlerin elindeydi. Bunlar gerçek olsaydi Ingilizler bunlari mutlaka kullanir tutuklananlari muhakeme ve mahkum ederlerdi. Lloyd George Hükümeti gibi Türkiye aleyhtari ve Türkiye aleyhine elinden gelecek her seyi yapacak bir hükümet bunu yapmadiysa ispat edilecek hiçbir husus olmadigi için yapmamistir. Tehcirde, Armenian Relief Society adli kurulusun çalismasina, Ermenilere yardim etmesine, Amerika'dan gelen yardimlarin dagitilmasina izin verilmistir. Yani Osmanli Hükümeti bir yandan Ermenileri imha kararini almis, diger yandan yabancilari çagirarak "Siz de gelin ve katliami seyredin" mi demistir? Bunun mantikla hiç bir ilgisi yoktur. Dolayisiyla, ispat edilmemis bir soykirimin, kâbulünün de söz konusu olamayacagi açiktir. Bugün devlet arsivlerinde bulunan birçok belge , sözde Ermeni soykirimini degil, Anadolu halkina uygulanan Ermeni mezalimini ortaya koymaktadir. Bir sonraki bölümdeki tablo bu konudaki çarpici gerçekleri yansitmaktadir

ERMENI SORUNU'NUN ORTAYA ÇIKISI

Osmanli Imparatorlugu'nun çöküntü dönemine girmesini takiben Rusya, Ingiltere, Fransa ve Avusturya-Macaristan Imparatorlugu'nun tesvikiyle, imparatorlugu olusturan milletler birbiri ardina bagimsizlik mücadelesine girismisler ve bunda basari saglamislardir. Bu gelismeler Ermeniler için de örnek teskil etmis, onlar da Osmanlilari parçalamak isteyenlerin maddi ve manevi destegiyle yer yer ayaklanmalar baslatmislardir.

Böylece, 19. yüzyilin ikinci yarisindan itibaren bir "Ermeni sorunu"ndan söz edilir olmustur. Bu dönemde dünya güç dengesinde giderek daha önemli bir devlet olarak ortaya çikan Çarlik Rusya'si Osmanli Devleti topraklarini bir dogal yayilma alani olarak kabul etmekte ve Osmanlilarin sirtindan güneyde sicak denizlere açilma hedefini gütmektedir. Bu hedefe ulasmak için kullandigi baslica araçlari savaslarin yani sira, Osmanli yönetimi altindaki Hristiyan toplumlarin hamisi rolünü oynamaktir. Diger taraftan dönemin diger iki baslica gücü olan Ingiltere ve Fransa da Osmanli Ermenilerini Protestanlik ve Katoliklige kazandirmak amacindadir ve bu amaçlar baglaminda, Istanbul'da 1830'da Ermeni Katolik, 1847'de Ermeni Protestan kiliselerini kurdurmuslardir. Rusya, Ingiltere ve Fransa'nin Osmanli Ermenilerine ve diger Hristiyan toplumlara gösterdikleri bu ilginin gerisinde esas itibariyle azinliklari himaye görüntüsü altinda Osmanli Devleti'nin içislerine müdahale edebilmekimparatorluguparçalamak amaci yatmaktadir Boghos Nubar tarafindan Fransa Disisleri Bakani'na gönderilen mektubun kopyasi. (Ilk sayfa tam olarak, ikinci sayfada ise selamlar ve Boghos Nubar'in imzasi görülmektedir).Ermenilere bu güçlerce Dogu Anadolu'da bir Ermenistan devletinin kurulmasi vaad edilmistir. Halbuki söz konusu dönemde bu bölgedeki Ermeni nüfusu bölge genel nüfusu içinde ancak %15 oraninda bir yer isgal etmektedir. Örnegin, en kalabalik olduklari Bitlis'de bile nüfusun 1/3 ünü dahi teskil edememektedirler.21 Temmuz 1915. Sultan Abdülhamid'e yapilan suikast girisimi"Ermeni sorunu" için bir baslangiç noktasi bulmak gerekirse, bu 1877-78 Osmanli-Rus Savasi'ni izleyen Ayastefanos Anlasmasi ve Berlin Konferansi'dir.

 

©2001 BİRSEY.COM